-
1 karşı
1. adj und subst gegenüberliegend; (die) gegenüberliegende Seite; Gegen- (Partei); gegensätzlich (Meinung);karşı akın Gegenangriff m;karşı öneri Gegenvorschlag m;karşı taraf Gegenseite f; gegenüberliegende Seite;karşı tarafa geçmek die Straße überqueren;karşı yatak TECH Strebepfeiler m2. adv -e karşı çıkmak jemandem entgegengehen; widersprechen D;-e karşı durmak widerstehen D; gegen jemanden auftreten;-e karşı gelmek sich jemandem widersetzen;karşı karşıya einander ( oder sich) gegenüber, Auge in Auge;karşı karşıya gelmek plötzlich einander gegenüberstehen;-e karşı koymak gegen jemanden auftreten;-e karşı olmak gegen jemanden (oder etwas) sein;buna karşıyım ich bin dagegen;karşıdan karşıya von einem Ende zum anderen, quer über …; querdurch; still und leise;-i karşısına almak jemandem nicht beipflichten können;karşısındaki Gesprächspartner m3. postp -e karşı gegen A, gegenüber D; zu D; für A; auf … A hinaus;-in karşısına gegenüber A; auf … A zu;-in karşısında gegenüber D (z.B. dem Haus); fig angesichts G;-in karşısından von … gegenüber;sabaha karşı gegen Morgen;biz bahçeye karşı otururuz wir wohnen auf den Garten hinaus;karşıımızda bir bay oturuyordu uns gegenüber saß ein Herr;ona karşı sempatim var ich habe Sympathie für sie, sie ist mir sympathisch -
2 çıkmak
1. (-den) (hervor)kommen (aus D); stammen (aus D); Käfer usw kriechen (aus D); Arbeit, Stellung aufgeben, ausscheiden (aus D); Büro, Haus verlassen, kommen (aus D); Geld ausgeben müssen, verbrauchen; sich lossagen (von einer Religion); Schule, Klasse absolvieren, abschließen;bundan ne çıkar? was wäre schon dabei?; was ergibt sich daraus?2. v/i ausgehen; Ausschlag sich bilden; Bart sprießen; Befehl ergehen; Brand, Krieg ausbrechen; Buch, Zeitung erscheinen, herauskommen; Einband abgehen; Fett gewonnen werden (-den aus D); Fleck herausgehen; Flugzeug aufsteigen; Gesagtes sich bewahrheiten, sich erfüllen; Geschwür aufgehen; Gesetz herauskommen; Gestirn aufgehen; Kleid gehen (aus einem Stoff); Laub herauskommen; Preis (an)steigen; Saat sprießen; Schuh gehen (vom Fuß); Ware auf den Markt kommen; Wort entfallen (-den); Zahl abgehen (-den von D); Zeit, Monat vergehen; auf die Toilette gehen, austreten; sich erweisen als, sich herausstellen als;bu iş çıkmadı die Sache hat nicht geklappt;çocuğun kolu çıktı das Kind hat sich den Arm ausgerenkt3. (-e) Treppe hinaufgehen; (-den –e) ziehen (aus D in A); (-e) sich auf den Weg machen; steigen auf einen Berg, besteigen (A); fahren, gehen an den Bosporus; landen (in D; an D); sich jemandem zeigen; auftauchen ( önüne vor jemandem); erscheinen (vor D, z.B. Gericht); Geld kosten; gelangen zu einer Stellung; jemandem gleichkommen; Los jemandem zufallen; Tür, Fenster gehen (auf A); THEA eine Rolle spielen; Weg führen (nach D);geziye çıkmak auf Reisen gehen;karaya çıkmak an Land gehen;-e karşı çıkmak fig auftreten (gegen A);müdüre çıkmak sich beim Direktor melden;turneye çıkmak auf Tournee gehen4. ohne Suffix: Betrag noch dazulegen; (-i) Geld rausrücken -
3 muhalefet
muhalefet [muha:--] sa. pol Opposition f\muhalefet etmek opponieren; ( karşı çıkmak) sich widersetzen\muhalefette olmak in der Opposition sein -
4 yan
2. I s1) Seite f\yanımda para yok ich habe kein Geld bei mirher \yanda überallher \yandan von allen Seiten, allseitigsağ/sol \yanda auf der rechten/linken Seitebir şeyin \yanı başında ( olmak) ganz in der Nähe von etw (sein), an etw sehr nah dran (sein)\yanına çağırmak zu sich rufenparanı/gözlüğünü \yanına almayı unutma vergiss nicht, dein Geld/deine Brille mitzunehmen [o einzustecken]\yanına kâr kalmak davonkommen2) (-den \yana)biri/şans ondan \yana olmak jdn/das Glück auf seiner Seite habenşans benden/bizden \yana das Glück ist auf meiner/unserer Seitebirinden \yana çıkmak sich auf jds Seite stellenbirinden \yana olmak jdm zur Seite stehenbir şeyden \yana olmak etw befürwortenben senden \yana olurum ich bin [o stehe] auf deiner Seitebir şeyden \yana olduğunu açıkça söylemek sich zu etw bekennenben ondan \yanayım ich bin dafürII adj Neben-, Seiten-birine \yan gözle bakmak (\yan bakmak) jdn schräg ansehen; ( göz ucuyla) jdn aus den Augenwinkeln anschauenbirine \yan bakmak ( fam) jdn schief ansehen\yan çizmek ( fam) einen Rückzieher machen; ( bir işten kaçmak) kneifen
См. также в других словарях:
karşı çıkmak — 1) dışarıdan gelenleri karşılamaya gitmek Edirne nin üç şerefelisi de kandillerden kaftanı ile ona karşı çıkmış. R. E. Ünaydın 2) bir düşünceye katılmamak, cephe almak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşı — is. 1) Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor. H. E. Adıvar 2) Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortaya çıkmak — 1) yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek ... yani tam muhalefetin istediği gibi bir kabine buhranı ortaya çıkmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu 2) biri kendini göstermek Lanet filozofum diyerek ortaya çıkıp Allah a ve kullara karşı hezeyan eden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
önüne çıkmak — 1) rastlaşmak, karşılaşmak, karşısına çıkmak 2) mec. ilk defa görmek, yüz yüze gelmek Kim olursa olsun önüme çıkanla yeniden evleneceğim. S. F. Abasıyanık 3) yolunu kesmek için birdenbire karşı durmak Kasabaya kömür indiren dağ köylülerinin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baskın çıkmak (veya gelmek) — karşılaştırma konusu olan kimseyi geçmek, ona karşı üstünlüğünü göstermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
arka çıkmak — bir kimseyi başkalarına karşı korumak, kayırmak Annesi arka çıktı da çocuğu dayaktan kurtardı … Çağatay Osmanlı Sözlük
dağa çıkmak — 1) eşkıyalık etmek 2) hükûmete karşı gelmek için dağlara çekilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına çıkmak — (birinin) birinden yüz bulup ona karşı pek şımarıkça davranmak Hizmetçi kadınlarla içli dışlı olmamak, onlara mesafeli davranmak gerekirdi, yoksa başınıza çıkarlardı. T. Uyar … Çağatay Osmanlı Sözlük
muhalefet etmek — karşı davranışta bulunmak, karşı çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
vaziyet almak — 1) belli bir durum veya davranış biçimini benimsemek, tavır almak, tavır takınmak İşgalden sonra Rumların bize karşı nasıl bir vaziyet aldıklarını da pekâlâ biliyorduk. Y. K. Karaosmanoğlu 2) karşı çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük